Gelelim konusuna- ki bu kitap için anlatması en zor yerine. Şimdi bir dünya düşünün insanların ahlak anlayışı günümüzde tamamen karşıt olan. Örnek olarak; bu dünyaya göre bir kişi ilgi duyduğu bir karşı cinsle uzun süreli düzenli ve sadakatli bir ilişki kuramaz. Onunla beraber olurken aynı zamanda başkalarıyla çıkmak zorunda. Günümüzde ki karşılığı aldatmaktır yani. Eğer aldatmazsa, bir kişi ile düzenli, sadakatli bir ilişkisi varsa bu çok ayıp sayılır. Ayrıca kadınların doğal yollarla bebek doğurması da çok ayıp-pornografik bir olgu sayılır. Kadınlar doğurmaz. İnsanların üreme hücreleri alınıp, özel şişelerde döllendirilir ve bebekler şişelerde büyür. Ayrıca bebekler belli bir olgunluğa gelince, düzenli aralıklarla onlara belli şeyler dinletilir ve şartlandırılmalar yapılır. Örneğin bebekler büyürken, onlara, anne-baba-aile kavramlarının ne kadar ayıp ve iğrenç bir şey olduğunu, yalnız kalmanın ne kadar ürkütücü olduğunu, doğanın iğrenç olduğunu, herkesin herkese ait olduğunu, Tanrı olarak gördüklerin "Ford"un ne kadar kutsal olduğunu, bireylerin hissetmemesi gerektiğini, aldatmanın ne kadar onurlu bir davranış olduğunu, ölümün harika bir şey olduğu gibi düşünceleri aşılarlar. Ayrıca her birey büyürken, bireyin kanına ilerde yapacağı belirlenmiş olan işe göre maddeler verilir. Yani buna göre, bir fabrikada çalışacak olan işçi çok kısa, güçsüz ve ortalama zekanın altında olurken; en üst düzeyde bir işte çalışacak kişi muhteşem olarak sayılan bir vücuda ve zekaya sahiptir...
Birey toplum için çalışmalıdır, bireyin sorgulaması yasaktır.
Gel gelelim aralarında bazı kişiler vardır, ki bunlar yavaştan bir sorgulamaya eğilimi olanlardır. Fakat yinede yetiştikleri toplum nedeniyle fazla sesleri çıkmaz ve bunlardan biri "Vahşi Bölge" olarak tabir edilen ve bu sözde "modern uygarlık" sınırlarının dışında olan bir bölgeye tatile gider. Gittiği yer açıkça bir kızılderili bölgesidir. Orada çok farklı şeyler öğrenir ve yaşar. Bir şekilde orada kızılderililer ile yetişmiş biri "modern uygarlık" bölgesini gezmeye gelir ve işler o zaman karışmaya başlar. Bir yanda "modern uygarlık" olarak tabir edilen koca bir yalan ve bir yanda da doğa ile iç içe yaşayan gerçek güzelliğin "düşüncesel" savaşı başlar...
"Mutluluk ve erdemin sırrıdır -yapmak zorunda olduğun şeyi sevmek. Tüm şartlandırmaların amacı budur; insanlara, kaçınılmaz toplum yazgılarını sevdirmek."
"Eğer farklıysan yalnızlığa mahkum oluyorsun."
"Izdırap karşılığında kazanılan şeylerle kıyaslandığında, şu anki mutluluk çok sefil kalır. Ve tabii ki istikrar, istikrarsızlık kadar gösterişli değildir. Mutlulukta, şanssızlığa karşı verilen mücadelenin ihtişamlarından hiçbiri yoktur. Günahla mücadelenin, veya ihtiras ya da şüphe nedeniyle ölümüne alt üst oluşların görkemini bulamazsınız mutlulukta. Mutluluğun yüce bir yanı yoktur."
"Ben keyif aramıyorum. Tanrı'yı istiyorum, şiir istiyorum, gerçek tehlike istiyorum, özgürlük istiyorum. Günah istiyorum." "- Aslında, dedi Mustafa Mond. -Siz mutsuz olma hakkını istiyorsunuz."
Aslında yazacak çok alıntı var daha ama abartmak istemiyorum fazla:) Ayrıca daha öncede dediğim gibi hala satranç turnuvaları devam ettiği için, bir daha ki yazınında gelmesi çok uzun sürebilir. Şimdilik hoşça kalın, kendinize iyi davranın:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder