Müzik Çalar

12 Kasım 2013 Salı

"En büyük düşünceler, en basit olanlarıdır." Sineklerin Tanrısı

Ne kitapmış be...  Kitaba başlamadan önce, gerçek anlamda sineklerin tanrısı falan var, adaya düşen çocuklara sataşıyorlar galiba falan dedim. Tabi ki öyle değildi ama. İlk başlarda gerçekten çok sıkıldım. Doksanıncı sayfaya kadar falan bırakmayı bile düşündüm artık ama huzursuzluk kapladı içimi, başladığım kitabı yarıda bitirme düşüncesi... Ama doksanlardan sonra kitap bir açıldı var ya, öyle böyle değil. Olaylar gelişmeye başladı ve beni benden aldı götürdü yani. Gerçi çok fazla betimlemeler vardı ama yinede gözardı edilebilir şeyler oldu. Genel olarak ilk bir doksan sayfaya kadar baya sıktı,çünkü hep aynı şeyler tekrarlanıp duruyordu ama sonra hakkını vermeye başladı yavaştan.
Konusuna gelirsek 6-12 yaş aralığındaki İngiltereden çocuklar, gelecekteki atom savaşından korunmak için uçakla başka bir yere götürülürken bir adaya düşerler. Genel olarak baş karakterlerimiz Ralph, Domuzcuk(lakabı budur), Jack ve Simondur. Ama bunlar dışında yardımcı karakterler ve pek küçük çocuklarda vardır. Ralph yakışıklı ve atletik olduğu için herkes onu lider olarak seçer ve işleri Ralph yönetmeye başlar ama Ralphta liderlik vasfı
yoktur o yüzden pek başarılı değildir. Jack ise liderlik vasfına sahiptir fakat zorba ve kinci biridir. Domuzcuk bilge olmasına rağmen şişko ve gözlüklü olduğu için hep dışlanır, hor görülür, kötü söz söylenir Domuzcuk'a. Simon ise en korkusuzlarıdır. Bu grup her gün Ralph liderliğinde toplantılar yapar, iş bölümleri yapar. Ama bir süre sonra işler bozulur, anlaşmazlıklar çıkar. Jack sinsi sinsi, yavaş yavaş Ralph ile ters düşmeye başlar ve diğer çocukları kendine doğru çekmeye başlar. Bu arada Simon hariç bütün çocuklar hep bir canavarın varlığından söz ederler ve ondan çok korkarlar. Ama bunun gerçek olmadığını bilen bir tek Simondur. Çünkü diğerlerinin aksine Simon, aslında canavar dedikleri şeyin kendi içlerindeki hayal gücünden başka bir şey olmadığını çok iyi bilir ama tabi ki kimse Simona inanmaz. Ralph ve Domuzcuk her zaman doğru olan şeyleri istemelerine rağmen, çocuklara, Jack ile yandaşlarının sundukları daha tatlı gelir. Gün geçtikçe Jack tüm sürüyü kendine taptırır ve olaylar burada başlar. Çocuk bile olsa, vahşiliğin insanoğlunun genlerinde olduğunu burada anladım. Hayatta kalma, ezilmeme ve yalnız kalmama dürtüsü adına insanların-çocuk olsa dahi- ne kadar vahşileşeceğini gördüm gerçekten. Çok fena sinirlendim ama, çocuk bile olsalar "yuh" dedim, "bu kadar da şerefsizlik olur mu be" gibisinden çok laf söyledim. Neden bilmiyorum ama romanlarda söz konusu adalet ise kendimi çok kaptıran birisiyim sanırım.

"Korku sizlere zarar vermez, düşlerin veremediği gibi..."
"Eğer bir yüz, üstten ya da alttan ışık aldığına göre değişiyorsa, neydi bir insan yüzü? Her şey neydi?"
Kitap hakkında daha fazla şey söylersem, ciddi spoilera girmeye başlayacak:) Bu saatte anca bunları yazabildim. Şimdilik kendinize iyi davranın:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder